Bir eski kitabın sayfaları arasında,
unutulmuş bir hatıra gibi,
sararmış bir çiçek, solgun ve kırılgan.
Kim bilir hangi el, hangi düşle bırakmış?
Tozlu bir rafın sessizliğinde beklerken,
geçen zamanın fısıltılarını dinlemiş.
Her yaprağında bir vedanın izi,
bir zamanlar coşkulu atan bir kalbin sızısı.
Dışarıda bir yağmur damlası düşüyor cama,
içimde bir anı canlanıyor o damlayla.
Uzak bir gülüş, yarım kalmış bir cümle,
şimdi sadece bir boşluk, bir hiçlik.
Hayat, bu kurumuş çiçek gibi belki de,
bir zamanlar capcanlı, renkli ve taze.
Sonra usulca solar, yavaşça kurur,
geride sadece silik bir iz kalır.
Ve biz, bu izlerin peşinden koşarken,
kayboluruz kendi labirentimizde.
Bir hüzünlü tebessümle baş başa,
anlamını yitirmiş kelimelerle.
Bu çiçek, benim sessizliğimdir belki,
anlatamadığım, dile getiremediğim.
Sadece sayfalar arasında saklı bir sır,
ve her okuyuşta yeniden açan bir yara.