Bir Taşra Kahvesinde Öğleden Sonra

Dışarıda yavaşlayan bir yağmur sesi,
içeride tütün dumanı ve eski bir radyo.
Boş masaların yalnızlığı sinmiş havaya,
her köşe başında bir unutulmuş hikaye.
Garson, yorgun bir gülümsemeyle getiriyor çayı,
buharı camda silik bir nefes gibi.
Düşüncelerim, kahve telvesi gibi dibe çöküyor,
geçmişin soluk renkli fotoğrafları.
Pencereden görünen o tanıdık sokak,
değişmeyen bir hüzün manzarası.
Her şey akıp gidiyor sanki, telaşsız ve sessiz,
sadece zamanın yıprattığı izler kalıyor.
Belki bir tren düdüğü yırtar bu sessizliği,
belki bir yabancı uğrar ansızın bu kahveye.
Ama şimdilik, bu öğleden sonra vakti,
bir bekleyişin, bir iç hesaplaşmanın renginde.
Yüreğimde biriken o anlatılmamış sözler,
boğazımda düğümlenen bir burukluk.
Hayat, bu taşra kahvesinin ocağı gibi sönük,
ve ben, kendi melankolimin misafiriyim.

Serinay Demir